Kasım 1918 Genel – Türkler bu aşağılanmaya boyun eğmemek için
Dr. Bilge Criss, lşgal Altında lstanbul adlı incelemesinde şöyle yazıyor:
“Savaş sona erdiğinde pek çok aile ihtiyarlar, çocuklar ve dullardan ibaret kalmıştı.
Hayat pahalılığındaki yükseliş önceleri varlıklı olan aileleri değerli mallarını satarak hayatta kalmaya zorlamıştı.
Bütün bunlara ek olarak yangınlar çok sayıda evi ve işyerini harap etmişti.”
Şevket Süreyya, ise Mütareke İstanbul’unu şöyle betimler:
“Harbe giden ve harpten dönen Müslüman İstanbullu, şehrinde, semtinde ve evinde ancak açlık, perişanlık, işsizlik içinde bütün o eski geleneklerin çöküşünü görmüştür.
Analar, babalar çökmüştür.
Sandıklar, kilerler boşalmıştır.
Kızlar, kardeşler, hayatın silleleri altında bulunarak tanınmayacak hale gelmişlerdir.
Dullar, harp sakatları, sokaklarda aç dolaşan terhis edilmiş askerler, hala siperlerdeki lime lime elbiseleriyle, işsiz güçsüz dolaşan eski yedek subaylar, işsiz, vazifesiz, ne yapacağını, nereye gönderileceğini bilmeyen, birlikleri lağvolmuş muvazzaf zabitler, Müslüman İstanbul’u tıklım tıklım doldurdular.
Müslüman İstanbul’un havasında esen, sadece hayal kırıklığı, ümitsizlik, kin ve iniltidir.”
İngiliz yazar Lord Kinross ise İstanbul’un o günlerini şöyle anlatır:
“İstanbul, İtilaf devletlerinin himayesi altında üzgün, umutsuz ve felaket duygusunun ağırlığı altında ezilmiş gibiydi.
Herkes, şimdi artık bize istediklerini yaparlar korkusu içindeydi.
Soğuk, karanlık bir kış başlamıştı.
Kömür yoktu.
Vurgunculuk almış yürümüştü; para değerini kaybetmiş, yiyecek fiyatları aşırı derecede yükselmişti.
Türkler evlerine kapanmış, kendi kendilerinin gölgesi gibi, ancak -o da ateş pahasına- ekmek almak için dışarı çıkıyorlardı.
Beri yandan Rumlar, sokaklarda caka satarak dolaşıyor ve rastladıkları Türkleri itip kakarak duvar kenarına sürüyorlar, geleni geçeni Yunan karargahında dalgalanan mavi beyaz bayrağı selamlamaya zorluyorlardı.
Türkler bu aşağılanmaya boyun eğmemek için, arka yollardan dolaşmak zorunda kalıyorlardı.”
GÜNÜN ALINTISI